KAYBOLUŞ • GEORGES PEREC

Georges Perec


Eksik bir şey mi var hayatında? Kulağıma gelen o tanıdık ezgi değil duyumsadığım his elbette.. Daha derinlerden daha içlerden bir ses, bir sancı Perec'e ulaştırmak istediğim. Hangi feryadının sessiz çığlığı bu yoksun
''e'' harfi..

Birinci mucize:
Georges Perec, Fransızca'nın en çok kullanılan sesli harfi olan ''e'' yi kullanmadan bir roman yazdı:
La disparition.
Derler ki, Perec, ''e''  harfini,
-henüz altı yaşındayken, 1942 yılında ortadan kaybolan ve daha sonra Nazi toplama kampı Auschwitz'de hayata veda eden annesinin kaybıyla özdeşleştirir. Babası ise II.Dünya Savaşı sırasında yaşamını yitirmiştir. Halası sahip çıkmıştır Perec'e neyseki. Ama çocuk içindeki boşluk dolar mı?
Tüm yaşamına sirayet edecek bir sükunet kaplamış o andan sonra Perec'i doğal olarak.
Trajik öyküsünü kimselere anlatamamış.

" Şimdi sessizliğin dehşetinde yaşıyorsun ama sen herkesten daha sessiz değil misin? ''
der Perec kitabında, bir şeylere işaret eder gibi.
Ve tüm sessizliğin en büyük yükünü  ''e'' harfinin omuzlarına verir. Koca bir boşluktur o da tıpkı annesinin yokluğu gibi. Kimsenin kayıtsız kalamayacağı bir ağıttır artık sessizliği..

Hayatını, kayıpların açtığı dev çukurlar içerisinde yaşamak zorunda kalan Perec, tüm tılsımıyla kalbinin labirentlerini yine bu dev çukurlara inşa eder.
Keskin zekasını, gözlerine bulaşmış derin tebessümüne benzer hüzünlü bir mizahla buluşturur.
Perec'in yaşamındaki bu ince çizginin altını, belki de en sarsıcı şekilde Enis Batur çizer, arka kapak yazısında :
'' Büyük paradoks: Çok sık karşılaşılan bir harfin asla okur karşısına çıkmayacağı bir roman yazmaya soyunan yazarın adında dört posta o harfin bulunması...'' Hayat.

Elbette hiç kolay bir okuma olmadı benim için. Ama bu ne kitabın dili ile ilişkili bir durum ne de konusuyla.. Ona atfedilen manayı, acıyı kalbimde kutsallaştırmam, duyduğum sonsuz saygının içimi biraz burkması olabilir. Evet kesinlikle bu olabilir.
Damağımda kekremsi bir tat ile okudum Kayboluş u. Aklımdan hiç çıkmadı hikaye boyu 'e'' harfi.. Gözlerim bir kargaşanın tam ortasında en sevdiğini, en güvendiğini ararcasına takılıp kaldı satırlara.
Koştum durdum peşinden sayfalar boyu..
Bu sebeple kitabın kendi has hikayesine hiç dahil olamadım neredeyse.
Kurgu olarak algılayamadım bir türlü.
Bende son çare manasından uzaklaşarak yakalayabildiğim paragraflarda edebiyat resitalinin tadını çıkarmaya bıraktım kendimi.
Bütünden bağımsız parçalarda anlam buldum.
Bazen hikayesine ortak olamadığım kitaplarda da çok sık yaptığım bir şeydir. Olaydan kaçıp kalbime dokunacak cümleler arar, oralarda soluklanırım.
Tek bir cümle için yolum düşmüştür bu satırlara kim bilir. 

Ama siz benim gibi efsunun peşinde kaybolmak yerine, hikayeyi ilk sayfalarda yakalayabilirseniz, başlarda boğan sayfalar ilerleyen kısımlarda size karşılığını verecek.

Kayboluş kesinlikle bir çırpıda okunabilecek ve anlaşılabilecek bir kitap değil zaten zannımca.
Yine de tüm bulmacaları, esrarengiz olayları, sihiri ve peşinden koşturmalarıyla edebi yolculuk olarak çok şey vadediyor. Puslu bir havada, sisten soluğunuzun kesildiği hissiyle satırların arasında kaybolurken siz, isminin hakkını da fazlasıyla veriyor.

Anton Ssliharf  baş kahramanımız. Bir gün aniden ortadan kayboluverir. Anton'a ne olduğuna dair kimse hiçbir şey bilmemektedir. Arkadaşları Onu aramak için umutsuz bir çaba sarfederler.
Fakat, zamanla diğerleri de birden ortadan kaybolurlar. Sanki sonsuz bir labirent herkesi tek tek içine hapseder gibi..  Ardı ardına ölümler ve kayıplar birbirini izler.

Kayboluş'la yolculuğum uzun ve zahmetli bir süreçti. Öncesinde Ona elimi uzatmam da bir hayli zaman aldı. İsmi ve hikayesi beni bir yandan cezbediyor diğer yandan ürkütüyordu. Heybesinde barındırdığı gizem, nefessiz, soluksuz boğuk bir düştü. Başlı başına ağlak, yarım kalmış ve tükenmiş  bir hayat yığını beklerken ilk çelmesini atıyordu bana. Evet, ilk darbesi biraz şaşkınlığa sebep olmuş ve ters köşeye itmişti beni. Bir kaosun tam ortasında kaldım, sayfalar arasında boğuşup duruyordum. Keskin bir çift göz sanki etrafımda gizlenmiş sinsi sinsi sırıtarak beni seyrediyordu. Böylesi bir hayatın izleri algımın oynadığı oyun gibi olmalıydı: pes etmiş, yıkılmış, birbiri üstüne yığılmış ve kalbimi yakıp yıkacak cümleler arıyordum, bir enkaz arıyordum.
Bulamadım.
Zekası ve keskin muzaffer gülüşü ile selamlıyordu beni Perec. Hayata kafa tutan, sarsıcı bir kurgu yaratmıştı küllerinden. Ne olursa olsun bu bir yok oluş değildi, bir savaştı.
Aklıma kazıyorum, bu dersi sevdim..
**
İkinci mucize:
Cemal Yardımcı, bu romanı hiç
''e''  harfi
kullanmadan Türkçeleştirdi:
Kayboluş.

Bu sır dolu kitaptan bahsedilir de söz tercümanına gelmez olur mu? Üstelik Yardımcı kendisini ''yarı yazar'' olarak tanımlarken. Şöyle ki;

Çevirisini tamamlaması üç yıl süren Yardımcı, kitaba kendi özünde olmayan ilave dört bölüm ekler. Orijinalinde 25 bölüm olan kitap, Yardımcı'nın elinden çıktığında ise 29 bölümdür.
Bir inanışla bu bölümler alfabe sayılarına eşittir.
Üstelik Fransızca da 5. Türkçe de 6. sırada olan ''e'' harfinin rakamsal karşılığı da yoktur kitapta..
Yani 5. ve 6. bölümler de ''e'' harfi gibi kayıptır.

Kitap, Ayrıntı Yayınlarından yayımlanmasıyla beraber bir çok tartışmanın, eleştirinin odak noktası olmuş. Kimi çevreler çevirmenin başına buyrukluğuna sinirlenip, yayıncının da bu saçmalığa nasıl ortak olduğuna şaşarken, eserin aslına sadık kalınması gerekliliğini savunur. Bazı kişiler ise Cemal Yardımcı'dan övgülerle bahsederken, imkansız bir şeyi başardığını, acımasızca kitabın katledildiği gibi düşünceleri tümüyle hak etmediği kanısında.

Bense bu konuda biraz çekimser olsam da çevirmenin amansız gayreti, emeği ve kalem oyunları beni övgülerin safına yaklaştırıyor. Aslına değil de anısına sadık kalması kalbimi bir parça, yok yok bütünüyle fethediyor. Hem Perec'in kalender gülümsemesinin ardına baktığımda Onun yerine karar kılanların aksine alicenaplık göstereceğinden ve bu durumdan hayli hayli hoşlanacağından neredeyse eminim..
Ötesi hayal kırıklığı olurdu.


15 Kas 2017
Ayrıntı Yayınları
336 sayfa

0 yorum