AÇLIK • KNUT HAMSUN

Knut Hamsun

 Kitabı ithaf edecek olsam bu kesinlikle "umut" yüklü tüm kavramlara olurdu. Zira "açlık" gibi böylesi düğüm düğüm bir konu ancak bu kadar umut besletebilirdi içimde..

Aslında kitap, adının yarattığı çağrışım gibi kasvet çökertiyor okurunun ruhuna. Fakat kahramanının gururlu tavrı, minnet etmez duruşu öylesine sarmalıyor ki; karamsarlığın penceresinden iyimserliğin manzarası hiç silinmiyor.. Ki isimsiz kahramanımız da karakterini hiç unutturmuyor, ona acımanıza katiyen müsaade etmiyor! Sanırım kitapta en çok bu ikircikli ruh halini sevdim. Zıt duyguları aynı anda zihnimde uyandıran hikayeleri ayrı parantezlere almak istiyorum.

  Knut Hamsun'un 1890 yılında tamamladığı Açlık kendi hayatının izleridir. Norveç'in başkenti Oslo'da –O zamanki adı ile Kristiana'da.– başlar öykü. 
  "Kristiana'da, sillesini yemeden kimsenin bırakıp gidemediği bu garip kentte, aç açına sürtüp durduğum günlerdi."
  Baş kahramanımız yoksul bir yazardır. Nitekim Hamsun da öyledir. Yoksul bir ailede doğması bir yana altı yaşında yanına gönderildiği dayısı tarafından aç bırakılmış ve dövülmüştür. Bu denli kuvvetli tasvir yaşanmışlıktan başka birşey değildir. Yazarlığa ilk başladığı yıllarına atıfta bulunduğu bir nevi otobiyogragik eseridir yani Açlık.. Tüm zorluklara rağmen onurundan ödün vermeden ayakta kalmaya çabalayan, yazma tutkusundan asla vazgeçmeyen bir yazar resmi çizmektedir kitabında. 
  Esas adamımızı kitabında isimsiz bırakan Hamsun; bizi ise kahramanımızla, kirasını ödeyemediği odasında uyandığı bir sabah ilk kez tanıştırıyor. 
  Ben anlatıcı dili sebebiyle hikayeyi kolay yakalayabiliyorsunuz. Ruh halinin tam içindesiniz. İç sıkıntılarını, gelgitlerini, kararsızlığını ve buhranını okumuyor, yaşıyorsunuz. Dili çok sade, betimlemeler, analizler, psikolojik tavırlar çok yalın. Psikolojik etkenlerden bahsetmişken, kitabın psikolojik edebiyatın ilk örneklerinden olduğunun altını çizmekte fayda var.
  Kahramanımız ücret karşılığı makale yazmaktadır. Fakat bu durum yaşadığı açlık ve bununla birlikte gelen ruhsal travmalar yüzünden hiç kolay olmamaktadır. Gerçekle hayal arasında sürüklenen bir buhranın tam ortasındadır. İşleri hiç yolunda gitmez, sürekli bir aksilik peydah olur. Başka hiçbir geliri olmadığı için hayatını yazarak kazanmak zorundadır. Bazen ilham gelmez, bazense yazılarına cevap gelmez. 
  Günlerce aç gezer, iyi bir haberi aç bekler. 
   Ama o inandığı doğrularından asla taviz vermez. Şansı birgün dönecekse, elbette rotasını yazma becerisi çevirecektir. Savrulan bir hayat, eğilmeyen bir erdem, dimdik kalabilen inanç, umut. Kuytularda öleyazan bir adamın hayatta kalma mücadelesi. 
  Teması bu kadar övülesi ahlak anlayışına vurgu yapan Hamsun peki kendi hayatında böylesi bir erdeme sahip miydi? Yoksa hep olmak istediği bir adam portresi mi çizmişti? Eserin otobiyagrafik özellik taşıması kitapla muhakeme yaparken bu soruları aklıma getirdi. Yurdunu işgal eden Almanlar'ı desteklemesi, Nazilerle işbirliği yapması ve 1920'de layık görüldüğü Nobel Edebiyat Ödülü'nü Nazi propaganda bakanı Goebbels'e ithaf etmesi unutulmuş değil. Ülkesindeki durumu ise hala tartışmalı. Belki de tüm bunlar vatanından aldığı bir çocukluk intikamıdır kim bilir.
  Ben kitabı Bordo-Siyah yayınlarından Esat Nermi Erondor çevirisiyle okudum. Aslında kitap tüm olumlu yargıma rağmen -anlatımı ve dili de dahil. ki sevdim.- çok duraksadı, akmadı. Yer yer çevirisinde bazı eğreti durumlarla da karşılaşmadım değil. Varlık Yayınları çevirisi ise Behçet Necatigil'e ait. İlk tercihiniz bence o olmalı. En azından hazırladığı önsözü mutlaka okumalı. Kitabın sonunda çıkılan yolculuğun ipuçları orada saklı.
  Kahramanımız veda ederken belki kurtuluyor, belki uğruna savaştığı yazarlıktan tamamen vazgeçiyor.
  Bilemezsiniz. Hayal edin..

    Aç ve oldukça sinirli. 
  Acınası halde ama bir o kadar vakur... 
  Kendisine gelen her yardımı net bir tavırla reddediyor. 

  Sokaklarda uyuduğu da olur, bir otu çiğnediği de, 
  açlıktan parmağını kemirdiği de... -durup soluklanma ihtiyacı hissettiğim satırlar.-

  Bol sancılı, iç çekmeli okumalar. Yolumuz umuda açılsın...


5 Aralık 2016
Bordo Siyah Yayınları 
264 syf.


0 yorum